7. Geleneksel Yabancı Misyon Şefleri ve Büyükelçiler İftarı
Suriye’de 200 binden fazla masumun canına mal olan iç savaşın, dünyanın gözleri önünde tüm vahşetiyle sürdüğüne dikkati çeken Erdoğan, şu anda Türkiye’de 1 milyon 150 bin sığınmacı bulunduğunu aktardı. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Hemen yanı başımızda Irak, hızla Suriye’nin sürüklendiği şiddet sarmalının içine çekiliyor. Filistin’e, İsrail’in bu mübarek ayda başlattığı operasyon ne yazık ki 8. gününe girdive orada da ne yazık ki200’e yakın insan hayatını kaybetti ve bin 750 sivil yaralandı. Ortadoğu’da kimlik siyasetinin tüm çoğulcu hareketlerin üzerine çıktığı bir dönemden geçiliyor. Din ve mezhep ayrımı, toplumları ayıran tehlikeli fay hatları olarak giderek derinleşiyor. Irak’ta 2006-2007’dekine benzer şiddetli mezhep çatışması yaşanmasından endişe duyduğumuzu ifade etmek isterim. Biz, Irak’ta mezhepsel, dayatmacı veçatışmacı politikaların ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediğini muhataplarımıza anlatabilmek için yıllardır adeta çırpınıyoruz. Maalesef ülkenin şu an içinde bulunduğu durum bizim endişelerimizi haklı çıkardı. Ülkeninanayasasında yer alan yetki ve gelir paylaşımı ilkelerini özellikle dikkate almayan merkezi hükümet, bugün yaşananlarda büyük sorumluluk sahibidir. Irak’taki kaos ortamı ülkemiz başta olmak üzerebölgeyi ve tüm dünyayı tehdit eden, aşırı unsurları içinde adeta bir hayat alanı oluşturmak suretiyle saklıyor, gizliyor.Ne yazık ki Irak’ta IŞİD adlı örgütün faaliyetleri bölgeyi olduğu kadar, bizi de doğrudan etkilemiştir.”
Erdoğan, Musul’da Türkiye’ninki dışında bir başka diplomatik misyon bulunmadığına işaret ederek, bu misyonun kuşatıldığını,çalışanlarının, konsolosunun ve ailesininbir aydan fazladır alıkonulduğunu hatırlattı.Alıkonulan şoförleribölgeden almayı başardıklarına değinenErdoğan, onlarla geçen akşam Şanlıurfa’da beraber olduklarını söyledi.
“Tüm dünyayı etkisi altına alması kaçınılmaz olacaktır”
Konsolosluk çalışanlarınınserbest bırakılması için girişimlerininyoğun şekilde devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, “Irak ve Suriye’de din, mezhep ve etnik ayrımcılığın üzerine çıkılarak, halkların ülkeye aidiyet hislerini güçlendirecek siyasi süreçlerin geliştirilmesi gerekiyor. Bölgenin radikal unsurların mücadele alanı haline dönüşmesi ancak bu şekilde engellenir. Türkiye’nin güvenlik ve istikrarı, bölgede yaşanan olumsuzluklardan doğrudan etkileniyor. Ancak sorunun daha da büyümesi halinde bölge kaynaklı güvenlik ve istikrar tehdidinin tüm dünyayı etkisi altına alması kaçınılmaz olacaktır” diye konuştu.
Batı başta olmak üzere, diğer devletlerden Suriye ve Irak’a savaşmaya gelen gençlerle ilgili öncelikle kendi ülkelerinde önlemler alınması gerektiğini ifade eden Erdoğan,Suriye’ye geçerek, radikal gruplara katılmayı planlayan üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin büyük hassasiyet gösterdiklerini, bu noktada gereken önlemleri aldıklarını anlattı. Türkiye’nin, terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen veya yasa dışı yollarla ülkeye giren yabancıları belirleyerek, sınırdışı ettiğini dile getirenErdoğan, “Ancak bu kişilerin kendi ülkelerinin ve geliş güzergahlarındaki diğer devletlerin bu konuda gerekli hassasiyetleri göstermediğini de üzülerek belirtmek istiyorum. Sadece hazırlanan listelerin bize iletilmesi bu konuda gerçekçi ve yeterli birçaba olmadığı gibi böyle bir yaklaşım adil de değildir. Bu konuda bütün ülkelerin sorumluluğu paylaşmasını ve ülkemizle etkin işbirliği içine girmesini bekliyoruz” ifadesini kullandı.
“Bazı gelişmelerin olduğunun haberini alıyoruz”
Başbakan Erdoğan, Irak halkının bugün büyük ölçüde, uluslararası toplumun Suriye’de işlediği günahın bedelini ödediğini belirterek, şöyle konuştu:
“Kulaklarımızda halen Srebrenica’nın çığlıkları uğuldarken, Şam’a birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Yermuk kampındaki çocuklarınabluka altında açlıktan can vermeleri dahi Suriye rejimi üzerinde gerekli baskının kurulmasına yetmedi. Suriye rejimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını hiçe sayarak ülkeye insani yardım ulaştırılmasını engellemeyi sürdürüyor. Uluslararası toplumun Suriye rejimi üzerinde gerekli baskıyı oluşturmak için süratli ve somut adımlar atması gerekiyor. Gerçi bugün bazı gelişmelerin olduğunun haberini alıyoruz. Tabii bizim için uygulama çok önemli. Aksi takdirde 21. yüzyılın bu en büyük insanlık trajedisi giderek büyüyecek, çok daha vahim bir hal alacaktır.”
Erdoğan, Suriye’dekrizin başlamasından bu yana onda birini çocukların oluşturduğu 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiğini,6,5milyon kişinin ülke içinde yerlerinden edildiğini, acil yardıma ihtiyaç duyanların sayısının 11 milyona yaklaştığını aktardı.
Yaklaşık bir milyon kadar SuriyelininTürkiye’ye, 3 milyondan fazlasının ise Lübnan veÜrdün gibi komşu ülkelere sığındığına işaret eden Erdoğan, Türkiye’nin bugüne kadar Suriyeli misafirleri için yaptığı harcamaların tutarının 3,5milyar doları geçtiğine dikkati çekti.
Erdoğan, “Bizim komşuluk dayanışması içinde sergilediğimiz ve insani bir duyarlılık olarak gördüğümüz bu tutumu, Suriye’nin diğer komşuları da ciddi ekonomik ve sosyal sonuçlarına katlanmak suretiyleortaya koyuyor. Bu noktada uluslararası toplumdan gerekli desteği görmediğimizi üzülerek belirtmek isterim. BM’nin, Suriye için bildirdiği insani yardım taleplerinin yarısından dahi azı için söz verilmesi, bu konuda uluslararası toplumun ne denli duyarsız olduğunu gösteriyor” degerlendirmesinde bulundu.
Libya’nın dauluslararası toplumun ciddi destek sağlaması gereken ülkelerden biri haline geldiğini belirten Erdoğan, güvenlik güçlerininkapasitelerinin geliştirilmesi başta olmak üzere Libya’nın kendi kendisini yönetmesini sağlayacak her çabanın ülkenin geleceği için hayati öneme sahip olduğunu ifade etti.
“Bir kez daha İsrail’e, Gazze’ye yönelik saldırılarını derhal durdurması çağrısını yapıyoruz”
Filistin meselesinin bölge istikrarı için önemli konuların başında yer almaya devam ettiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsrail, Gazze üzerindeki hukuksuz ambargosuna devam ederken aynı zamanda yasadışı yerleşimleri sürdürerek iki devletli çözümü pratikte imkansız hale getiriyor. Filistinlilere insan onuruna yakışır bir hayat hakkı tanımayan bu anlayış, bölgede barış umutlarının önündeki en büyük engeldir. Bu olumsuz iklim, İsrail’in Gazze’ye yönelik toplu cezalandırma mantığı ile bir haftadır sürdürdüğü saldırılar sebebiyle insani bir drama dönüştü. Burada, huzurlarınızda, bir kez daha İsrail’e Gazze’ye yönelik saldırılarını derhal durdurması çağrısını yapıyoruz.”
“Birleşmiş Milletler, bir defa bu işin bir numaralı sorumlusudur”
Mavi Marmara olayıyla ilgili olarak normalleşme sürecinin ne yazık ki tamamiyle ortadan kalktığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Özür kabul edildi, tazminatta anlaşma noktasına geldik ve Filistin’e ambargo çözüm noktasına gelmişti ki bu olay patlak verdi. Şimdi, böyle bir olay karşısında İsrail ve Türkiye ilişkileri normalleşebilir mi? Bir tarafta, burada 400-500 ton bomba yağdıracaksınız, burada dünyanın gözü üzerinde barışı tehdit edeceksiniz, savunmasız insanları tehdit edeceksiniz, öldüreceksiniz veondan sonra da ‘İsrail-Türkiye ilişkileri normalleşsin’ diyeceksiniz. Böyle bir şeyi kabullenmemizmümkün değil. Eğer, İsrail, Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek istiyorsaortaya koyduğumuz bu üç şartın üçünün de yerine gelmesi gerekiyor. Bu olmadığı sürece İsrail-Türkiye ilişkileri normalleşemez. Bunu çok açık, net söylemek zorundayım çünkü bu, bizim tarihi, insani, vicdanı görevimizdir. Bir taraftan ‘Dünyada barış’ diyeceğiz,güzel. ‘Dünyada barış’ diyorsak, ‘dostluk’ diyorsak peki bu ölümler niye? Söylenen şey şu,’rn rn Hamas roket attı.’ Peki, roket attı da kaç tane İsrailli öldü.Bu roketler, o zaman herhalde çöle gitti. Bu roketler, herhalde sivil yerleşim alanlarına falan atılmış olsa İsrail, ‘Şu kadar kişi öldü’ diye açıklar. Bu da yok. Ortada o zaman bir dezenformasyon var, yalan politikası var ve bütün bu politikalar karşısındaBatı’nın duyarsızlığı var, dünyanın duyarsızlığı var ama öbür tarafta bütün ekranlarda kameraların çekimlerini görüyoruz ve gördüğümüz şu ki çocuklaracımasızca öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, insanlar öldürülüyor ve bunun yanında 700’ü aşkın şu anda yaralı var vebu insanlar, burası da çok acı, hastanelere götürülmek isteniyor, şu anda benim bugün itibarıylasaat 19.00’da elime gelmiş kesin ajans rakamları var.Bakın çok ilginç, bin 400 yaralı,194 ölü, bin 470 İsrail’in vurduğu hedef, yıkılan ev sayısı 660, zarar gören ev 12 bin 600, vurulan cami 19, yıkılan cami 4, zarar gören okul 33, zarar gören tıp merkezi 6. Kim yapıyor bunları? İsrail. İsrail’in bu yaptıklarını acaba bizler insan olarak, hangi dinden olursak olalım, hangi mezhepten olursak olalım neyle izahedeceğiz? Birleşmiş Milletler, bir defa bu işin bir numaralı sorumlusudur. Ben, hep soruyorum, ‘Birleşmiş Milletler, sen ne işe yararsın, ne için kuruldu bu Birleşmiş milletler?’ Dünya barışını sağlamak için değil mi? Bunu temin için değil mi? Eğer dünya barışını sağlamak için Birleşmiş Milletler, bu görevini yerine getiremiyorsakendini bir defa çek etmesi lazım.Gözden geçirilmesi lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bakıyorsunuz, zaten orası, 5 tane ülkenin iki dudağının arasında.Onlar ne derse o. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sevilmez, tabii sevilmez. Doğru olanı söyleyen, bu dünyada nerede sevildi ki ama biz, doğruları söylemeye devam edeceğiz.”
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, geçmişten alınan acı dersler ışığında tarafların aralarındaki sorunları itidal ve sağduyuyla çözmelerinde yarar gördüklerini söyledi.
Tırmanan şiddet olaylarının, Filistinliler arasında uzlaşma konusunda sağlanan mutabakatı gölgede bırakmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Ben şimdi düşünüyorum,yoksa Hamas ile El Fetih’in kurmuş olduğu ulusal mutabakat hükümeti mi İsrail’i rahatsız etti? Bunu mu acaba bozmaya çalışıyor? Çünkü biz bunun oluşumunda çaba harcadık. Filistin ulusal birlik hükümetine, uluslararası toplum ihtiyaç duyduğu desteği mutlaka sağlamalıdır” diye konuştu.
“Biz Türkiye olarak bağımsız ve egemen bir devlete sahip olma mücadelesinde kardeş Filistin halkıyla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz” diyen Erdoğan, şunları belirtti:
“Başta Amerika olmak üzere, hep bize şu söylenmiştir:İki devletli bir Filistin. İsrail, öbür tarafta Filistin. Nerede peki samimiyet? Bize bunu söylediniz. Bizler bunun içinde çabalar sarf ettik. Peki ne oluyor? Bölgede iki devletli çözüm vizyonu temelinde adaletin ve barışın destekçisi olma politikamızı biz yine de sürdüreceğiz.”
Güneyde istikrarsızlık unsurları çoğalırken, kuzeyde, komşu ve stratejik ortak Ukrayna’da son 6 aydır etkisi bölgenin ötesine yayılan önemli gelişmelerin yaşandığını belirten Erdoğan, Ukrayna’daki krizin Karadeniz havzası başta olmak üzere, bölgenin güvenlik, huzur ve istikrarını olumsuz etkilediğini kaydetti.
“Kırım Türkleri en büyük zararı gördü”
Türkiye’nin,Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve siyasi birliğinin korunmasını, soruna uluslararası hukuk temelinde diplomatik yollar kullanılarak siyasi çözüm bulunmasını savunduğunu bildiren Erdoğan, Ukrayna ile Rusya arasında doğrudan diyaloğun sağlanması ve idamesi için kendisinin ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nunyoğun çaba gösterdiğini anlattı.
İki ülkeyide stratejik seviyede ilişkilere sahip bir ülke olaraksorunasürdürülebilir bir çözüm bulunması noktasında ikna etmeye çalıştıklarını aktaranErdoğan, bu arzusunun devam ettiğini dile getirdi.
Ukrayna krizinin en önemli yönlerinden birini de Kırım Türklerinin güvenliğiylehak ve çıkarlarının genişletilerek güvenceye kavuşturulması olduğunu ifade edenErdoğan, Kırım Türklerinin, talep ve beklentileri bugüne kadar hep demokratik yöntemlerle ve barışçıl bir şekilde dile getirdiğini, buna rağmen Kırım’ın ilhakından en büyük zararı gördüğünü kaydetti.
Erdoğan, taraflardan Kırım Türklerinin güvenliği ve refahı için gerekli adımları atmayı beklediklerini vurguladı.
“Reformlarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz”
Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri sürdüren bir ülke olarak, ortak değerler temelinde tüm Avrupa’ya yayılan bir barış ve refah bölgesi oluşturulması idealine paylaştıklarını söyleyenErdoğan, şöyle devam etti:
“Birliğin geleceğine dair süren ve yakından izlediğimiz tartışmaların bu idealin başarıyla devam ettirilmesine katkı sağlayacak yönde şekillenmesini umut ediyoruz. AncakAvrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya çıkan tablo, aşırılık yanlılarının, birlik içinde güçlenme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Avrupa projesinin temelleriyle çelişen bu tehlikeli gidişatı dikkate almamak, bugüne kadar edinilen kazanımların tehlikeye atılmasına göz yummak anlamına gelecektir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, ırkçılık ve medeniyetler çatışması tezlerine sadece bölgesel değil, küresel düzeyde de anlamlı bir cevap teşkil edecektir. Tam üyeliği müzakere eden aday ülke olarakbirlik içindeki bu tartışmalara katkı sağlamaya hazırız. Bu amaçla 2014 yılını, yani bu yılı Avrupa Birliği Yılı ilan ettik. Reformlarımızı kararlılıkla sürdürerek, üzerimize düşeni yerine getirmeye devam edeceğiz.”
Kamuoyunda, Avrupa Birliğine karşı, Türkiye’ye yönelik objektif olmayan tavırdan dolayı bir güvensizlik hissinin oluşmaya başladığını dile getirenErdoğan, bunun aşılması için, oyun değiştirici etkiye sahip bazı gelişmelere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
“Rum tarafına mesajlar güçlü verilmeli”
“Türk vatandaşlarına Şengen bölgesine vizesiz seyahat getirmesi öngörülen vize serbestisi diyaloğu süreci başarıyla sonuçlandığı takdirde, bu etkiyi yapabilir, meydana getirebilir” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu ay dönem başkanlığını devralan İtalya’dan beklentimiz şu:Yeni fasılların müzakereye açılmasıyla katılım sürecimize ivme kazandırılmasıdır. Tam üyelik sürecimizin kendi parametreleri içinde yürütülmesi ve siyasi mülahazalarla karşımıza çıkarılan engellere bir son verilmesi gerekiyor. Bu çerçevede akla ilk gelen konu şüphesiz Kıbrıs meselesidir. Türkiye olarak Kıbrıs’ta iki halkın siyasi eşitliğine ve karşılıklı mutabakata dayalı siyasi bir çözüm istiyoruz. Bu konuda her zaman bir adım önde olma anlayışımızı muhafaza ediyoruz. Kıbrıs’ta çözüm için gerekli olan Rum tarafının göstereceği siyasi iradedir. Uluslararası toplumdan beklentimiz Rum tarafına bu yöndeki mesajları güçlü ve kararlı biçimde vermeleridir.”
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyükelçileriyle 24 Haziran’da bir araya geldiğini hatırlatan Erdoğan, son 12 yıl içinde hükümetin pek çok alanda reform yaptığını belirtti.
“Mafyayı, çeteyi biz çökerttik”
Demokrasinin standartlarını daha ileri düzeye taşıdıklarını, demokrasinin önündeki engelleri de cesaretle kaldırdıklarını anlatanErdoğan, “Buna 79 yıllık Cumhuriyet, bizden önce, o dönemde kimse teşebbüs edemedi. Olayı 59’dan itibaren alırsak59’dan bu yana da ne yazık ki Avrupa Birliği ile ilişkilerin müzakere süreci öncesi, müzakere süreci sonrası kimse bu adımı bizim dışımızda atamadı. Bu adımları biz attık” diye konuştu.
Milli irade üzerindeki vesayetlerle ciddi mücadele ettiklerini, bundan başarıyla çıktıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bir başka mücadeleyi de yıllar boyunca devlet içinde yapılanmış çetelere karşı verdik. Demokrasiyi, reformları ve milli iradeyi engelleyen çetelere karşı cesaretle ve hukuk içinde bir mücadele yürüttük. Bunda da başarılı olduk. Mafyayı bu ülkede biz çökerttik. Çeteleri bu ülkede biz çökerttik. Bunu başardığımız içindir ki halkımız 12 yıldır partimizi iktidarda tutuyor ve yükselen bir ivmeyle oyunu bize veriyor. Son dönemde uluslararası ayağı da olan bir başka çete gündemimizi meşgul etti. Son 40 yıl içinde oluşmuş, faaliyetlerini çok büyük bir gizlilik içinde yürütmüş, lideri de Pensilvanya’da bulunan bu çete devlet kurumlarına sızarak iç ve dış politikamızı etki altına almaya, hatta çok açık bir yargı darbesi gerçekleştirmeye yeltendi.”
Dünya tarihinin, gizli örgütlere yabancı olmadığını ifade eden Erdoğan, tarihte son derece gizli biçimde örgütlenen ve ülkeleri içerinden çürütmeye çalışan yapılanmaların hep olduğunu söyledi.
“Kararlı bir şekilde mücadeleyi sürdüreceğiz”
“Pensilvanya örgütü adını verdiğimiz bu yapılanma dünyanın birçok ülkesinde, faaliyet gösteriyor” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Faaliyetlerini eğitim ve insani yardım görüntüsü altında sürdüren bu örgüt, gerek Türkiye’de gerek faaliyet gösterdiği kimi ülkelerde, devlet ve siyaset üzerinde etkili olma hedefini güdüyor. Bu konuda gerçekten biz de aldandık. Bunu da açıkça itiraf ediyorum. Bu bir özeleştiridir. Örgütün gizli dinleme ve takipler yaptığı, elde ettiği ses ve görüntü kayıtların şantaj için kullandığı tüm belgeleriyle ortaya çıkarıldı. Örgütün gizliliği ve takındığı maske nedeniyle maalesef hükümetimiz de aldatıldı. Bu örgütün eğitim ve insani yardım faaliyetine gereken desteği veriyorduk. Ancakhedeflerin ve niyetlerin değişmesi, maskelerin düşmesi nedeniyleiçeride ve dışarıda tüm desteğimizi kestik. Şu anda demokrasi ve hukuk çerçevesinde örgütle mücadelemiz yoğun şekilde sürüyor. Emniyet ve yargıda son derece tehlikeli bir boyuta ulaşmış olan bu yapılanmayı süratle tasfiye ediyoruz. Hatırlatmak isterim ki:örgütün uluslararası istihbarat örgütleriyle de işbirliği bulunuyor. Buna ilişkin de somut deliller ortaya çıktı, çıkıyor. Bu tehlikeli örgüt karşısında tüm ülkelerin dikkatli ve hassas olmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.”
Gerek bu örgütlegerek birtakım başka çevrelerleTürkiye ile ilgilison aylarda kirli bir kampanyanın yürütüldüğünü bildirenErdoğan, “Ülkemizin güvenliğini tehdit eden bu unsurlara karşı, bu can bu tende olduğu sürece ben ve arkadaşlarım kararlı bir şekilde mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.
“Tırları hukuksuzca aradılar”
Türkiye’nin Ortadoğu’daki terör örgütlerine destek verdiği algısının, son derece art niyetli ve sistemli olarak yürütüldüğünü ifade eden Erdoğan, şunları belirtti:
“Bunu yürütenler arasında da bu örgüt var. Bizim, Ortadoğu’daki bu terör örgütlerine destek verdiğimizi söylemek, tüm hayallerin ötesinde bir şey. Ve bu insafsızlıktır. El Kaide gibiIŞİD gibi Nusra gibi bu tür örgütlere destek verdiğimiz… Böyle bir şey söz konusu değil. Ortadoğu’yu çok iyi tanımayanlar nezdinde bu algı operasyonlarının zaman zaman etkili olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Örneğin, bizi aynı anda hem El Kaide’ye destek veren, hem IŞİD’e destek veren, hem İrancılık yapan bir hükümet gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu nasıl bir şey? Hepsi birbiriyle çelişkili. Bölgeyi tanıyanlar bilirler ki bu üç taraf birbiriyle taban tabana zıttır. Ve aynı anda her üç tarafı da desteklediğimizi iddia etmek komik ötesidir.
Pensilvanya örgütünün yargı ve güvenlik içindeki uzantıları Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatına karşı hukuksuz bir operasyon yaptılar. Suriye’ye yardım amacıyla giden tırlarımızı zor kullanarak durdurdular. Tırları hukuksuzca aradılar ve bu operasyon üzerinden Türkiye’yi teröre destek veren ülke gibi göstermek istediler.Terörden çok çekmiş, teröre ağır bedeller ödemiş bir ülke olarak ne bölgemizde ne de yeryüzünde hiçbir terör örgütüne desteğimiz söz konusu olamaz, müsamahamız söz konusu olamaz. Bu konularda yapılan algı operasyonlarına karşı dost ve kardeş ülkelerin hassas ve dikkatli olmalarını özellikle rica ediyorum.”
“Hiç kimsenin şüphesi olmasın”
Erdoğan, 10 Ağustos’ta Türkiye tarihinde bir ilk yaşanacağını ve cumhurbaşkanının 2007 yapılan düzenleme sayesinde ilk kez halkın doğrudan oyları ile seçileceğini anlatarakşöyle devam etti:
“Bu seçim, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi yürüyüşünde de bir milat olacak. AK Parti Grubu’ndaki milletvekilleri,şahsımı bu seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olarak belirlediler. Eğer 10 Ağustos’ta, milletim takdir eder de seçilirsem, 12 yıldır sürdürdüğüm başbakanlık görevimi devredecek ve cumhurbaşkanı olarak ülkeme, milletime hizmet edeceğim. Türkiye, seçilmiş bir başbakan ve seçilmiş bir cumhurbaşkanı deneyimini ilk kez yaşayacak.”
Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin vizyon belgesini açıkladıklarını hatırlatan Erdoğan, “Seçilmem durumunda, demokrasinin, ekonominin, toplumsal barışın ve dış politikamızın güç kazanacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hem içeride hem bölgesinde ve dünyada barışı, adaleti, dayanışmayı, en güçlü şekilde savunmaya devam edecektir” diye konuştu.
“Her fırsatta bir araya geleceğiz”
Daha önce ramazan aylarında veya başka vesilelerle başbakan olarak büyükelçiler ile defalarca bir araya geldiğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde milletim, bana görevitevdi ederse bu başbakan sıfatımla sizlerle belki de son birlikteliğimiz olacak ancak seçilmem durumunda Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olarak da her fırsatta bir araya gelecek, bölgesel, küresel meseleleri, ülkelerimiz arasındaki konuları, ele almaya devam edeceğiz. Başbakan olarak sizlerle ve ülkelerinizle hep iyi ilişkiler kurmanın, işbirliği ve dayanışmayı artırmanın mücadelesini verdim. İnşallah yeni süreçte de bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürecek, ilişkilerimizi, işbirliğimizi daha ileri seviyelere taşıyacağız. bir veda ama aynı zamanda yeni bir başlangıç olabilecek bu buluşma vesilesiyle her birinize işbirliğiniz, katkılarınız için teşekkür ediyorum. Soframıza misafir olduğunuz, ramazan hissiyatımızı bizimle paylaştığınız için sizlere şükranlarımı sunuyorum.Ülkenize ve halklarınıza en kalbi selamlarımı iletmenizi sizlerden rica ediyor, yeniden kavuşmak, yeniden buluşmak umuduyla her birinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.”
rn