ÇONKAR, TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMUNDA AÇILIŞ KONUŞMASI YAPTI
Ege Üniversi tarafından tertip edilen “1. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu”na katılarak bir açış konuşması yapan Türk-Rus Toplumsal Forumu Eş Başkanı Ahmet Berat Çonkar, Türkiye-Rusya İlişkileri’nin pek çok sahada test edildiği bir dönemde bu çalışmaların çok kıymetli olduğunu ifade etti.
Çonkar’ın Konuşma metni aşağıdadır:
Değerli Katılımcılar,
Kıymetli Konuklar,
Avrasya coğrafyasının güçlü devlet geleneğine sahip iki önemli ülkesi olan Türkiye ve Rusya ilişkilerinin Sovyet Birliği’nin dağılmasından sonraki, diğer bir deyişle, son otuz yıldaki gelişiminin ele alınacağı bu toplantıya katılmaktan memnuniyet duyuyorum.
Sempozyum, iki ülke arasındaki işbirliğinin yoğunlaştığı ve ayrıca birçok meselede gözlerin Türkiye ve Rusya’ya çevrildiği bir dönemde düzenleniyor. Sempozyumun iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 100. Yıldönümüne denk gelmesi ise ayrıca sembolik bir önem arzetmektedir.
Bu toplantıda dile getirilecek görüşlerin Türk-Rus ilişkilerinin geleceğine de ışık tutacağına inanıyorum. Sempozyumun düzenleyicilerine ve katılımcılara teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli Katılımcılar,
Sovyetler döneminde sıradan bir Türk vatandaşımıza “bir gün 7 milyondan fazla Rus her yıl Türkiye’yi ziyaret edecek” deseydiniz, muhtemelen size şaşkın bir ifadeyle bakar ve söylediklerinize asla inanmazdı.
Aynı durum aynı dönemde herhangi bir Rus vatandaşı için de geçerliydi. Eğer ona “bir gün Türk inşaat firmaları Rusya’nın dört bir yanında simgeleşecek birçok bina inşa edecek ve bunların toplam değeri 70 milyar Doları aşacak” denilseydi, alınan tepki de farklı olmayacaktı.
Turizmden ticarete, enerjiden karşılıklı yatırımlara kadar uzanan geniş bir alanda geçmişte hayal olarak nitelendirilebilecek şeylerin bugün sıradan hale gelmesini tabiatıyla memnuniyetle karşılıyoruz.
Günümüzde,
-TürkAkım ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali gibi dev enerji projeleri,
-10 milyar Doları aşan karşılıklı yatırımlar, milli paralarla ticaret yapılması,
-ya da 2019’un karşılıklı olarak “Kültür ve Turizm Yılı” olarak kutlanması herhangi bir Türk’ü ya da Rus’u şaşırtmamaktadır.
Aksine, insanlarımız ülkelerimiz arasında tam vize muafiyeti rejiminin tekrar tesisinin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlamakta zorlanıyorlar.
Yeri gelmişken belirtmek isterim; “Karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı” Türk Kanadı Eş Başkanlığını yürüttüğüm Türk-Rus Toplumsal Forumu’nun 2014 yılında Rus muhataplarımızla ortak olarak kararını aldığımız ve hayata geçirdiğimiz projelerden birisidir.
Değerli konuklar,
Tabii ki, Türk-Rus ilişkilerinin bu seviyeye gelmesi kolay olmadı. Sempozyum Sovyet sonrası döneme vurgu yapmaktadır. Ancak ilişkileri Osmanlı döneminden ve Sovyet döneminden tamamen ayrı telakki etmek de eksik kalacaktır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayarak 1930’lu yılların ortalarına kadar devam eden işbirliği ruhu, bölgesel ve küresel gelişmelerin etkisiyle yerini rekabete bırakmış, ancak 1960’lı yılların sonuna doğru ülkemizin sanayi altyapısına dair bazı somut projelere verdiği destekle Türk-Rus ilişkilerinde işbirliği unsuru tekrar önem kazanmıştır.
1984 yılında imzalanan ilk doğal gaz anlaşması ekonomik ilişkilerin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Türk müteahhitlik sektörünün bu yıllarda Sovyetler Birliği’nde faaliyet göstermeye başlaması da bu ticari ilişkinin bir sonucudur.
Tüm bu örnekler, Sovyetler döneminde tüm zorluklara ve rekabete rağmen Türk-Rus ilişkilerinin belirli dönemlerde bazı alanlarda işbirliği içerdiğini ortaya koymaktadır. Ancak Soğuk Savaş’ın bitişi yeni fırsatları ve işbirliği alanlarını beraberinde getirmiştir. Bu durum ilişkilerimizin daha ileri seviyelere ilerletilmesinin yolunu açan en önemli etkenlerden biri olmuştur.
Özellikle 2000’li yılların ortalarından itibaren karşılıklı olarak sergilenen güçlü siyasi irade, yoğun üst düzey siyasi temaslarla perçinlenmiş, pek çok alandaki işbirliğimize zemin hazırlamıştır. İki ülke ekonomisinin tamamlayıcı niteliği ile beşeri ilişkilerin artması bu durumu somut işbirliği projelerine dönüştürmüştür.
Özetle, karşılıklı güçlü siyasi irade, iki ülkenin ulusal çıkarları zemininde işbirliğimizin temelini oluşturmaktadır. Soğuk savaş sonrası çok kutuplu dünya düzenine geçişin ikili ilişkilerimize ayrıca bir dinamizm kattığını söyleyebiliriz.
Esasen, 1990’lı yıllar ilişkilerin gelişimi bakımından potansiyelinin gerisinde kalmıştır. Soğuk Savaş sonrasında uluslararası düzende yaşanan bazı belirsizlikler ile her iki ülkenin iç siyasi ve ekonomik koşulları ilişkilerimize layıkıyla eğilinmesine imkân vermemiştir.
Ancak 2000’li yıllar ilişkilerimizde ivmenin arttığı yıllar olmuştur. Nitekim, Devlet Başkanı Putin Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini 2004 yılında gerçekleştirmiştir. Bu, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı Podgornıy’ın 1972’de gerçekleştirdiği ziyaretin ardından, 32 yıl sonra Devlet Başkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk ziyarettir. Altını çizmek lazım, “32 yıl”; çok uzun bir süre.
Günümüzde ise Liderlerimiz sürekli diyalog halindeler, resmi ziyaretlerin ve yüzyüze görüşmelerin yanısıra gerekli hallerde düzenli olarak telefonda da görüşüyorlar.
Öte yandan, güçlü devlet geleneğine sahip iki ülke arasındaki ilişkilerin kurumsallaştırılması da elzemdi.
Bizler işte tam da bu anlayışla, dostane ilişkilerimizi yeni bir seviyeye çıkaran Üst Düzey İşbirliği Konseyi’ni 2010 yılında hayata geçirdik. Bu ilişkilerimizdeki önemli bir mihenk taşıydı.
Konsey’in alt mekanizmaları olan, Dışişleri Bakanlarının Başkanlığında Toplanan Ortak Stratejik Planlama Grubu, Karma Ekonomik Komisyon ve Türk Kanadı Eş Başkanlığını yaptığım Toplumsal Forum da ilişkilerimizin kurumsal bir yapı kazanmasında büyük öneme sahiptirler.
Toplumsal Forum olarak, her iki kanatta temsil edilen Kültür-Sanat, Eğitim ve Bilim, Müzecilik, Tarih, Turizm, Medya, Bölgesel İşbirliği, Dini İşler, Spor, İş ortamı ve Hukuki İşler Komiteleri ve bu komitelerin her iki kanattaki değerli temsilcileri olmak üzere 10 komitemizle ilişkilere katkı sunmaya gayret ediyoruz.
Kıymetli Katılımcılar,
Özellikle son 15 yılda, sadece ikili ilişkilerimiz çeşitlenip gelişmekle kalmadı, Türk-Rus işbirliği aynı zamanda bölgesel ve uluslararası meselelerde de anahtar bir rol oynar hale geldi.
Ülkelerimiz arasındaki diyalog ve işbirliği, 21. yüzyılın en büyük insani krizlerinden birinin yaşanması ihtimali ortaya çıktığında da sonuç vermiştir. Ortak çabalarımız sayesinde, Suriye’de binlerce masum insanın hayatı kurtarılabilmiştir.
Keza, görüş ayrılıklarımıza rağmen Libya’da barışın ve istikrarın tesisi ile ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ilkeleri çerçevesinde yapıcı diyaloğumuz devam etmektedir.
Değerli dostlar,
Çok sevdiğim bir Rus atasözünü burada sizlerle paylaşmak isterim. Umarım doğru ifade ederim: “Umnıy tavariş – palavina darogi”. Yani; “Akıllı yol arkadaşı, yolun yarısıdır”.
Rusya’nın bizim sadece komşumuz değil, ayın zamanda daha iyi bir geleceğe giden yolda yol arkadaşımız olduğuna inanıyorum. İşbirliğimiz ve son 15 yılda başardıklarımız bunun kanıtıdır.
Ancak, yoldaşlık her konuda anlaşmak ve her zaman aynı görüşlere sahip olmak anlamına da gelmemektedir. Ortak mazimiz boyunca ilişkilerimizde iniş ve çıkışlarımızın olduğu herkesin malumudur. Yine aynı şekilde bazı bölgesel konularda farklı görüşlere sahip olduğumuz da bir sır değildir.
Burada hazır bulunan Sizlerin Türk-Rus ilişkilerinin tarihini iyi bildiğinizden eminim.
Bu tarih, dünyadaki muhtelif ülkelerin ilişkilerinin geçmişi gibi, her zaman olumlu unsurlarla dolu değildir. Ancak bizler biliyoruz ki Türkiye ve Rusya’nın arası ne zaman iyi olduysa, bundan iki ülke ve halkları istifade etmiştir. Keza, ilişkiler ne zaman bozulduysa, bu iki ülkenin de zararına olmuştur.
Aslında bu durum, kesintisiz diyalog, açıklık ve samimiyete dayanan bölgesel ve uluslararası Türk-Rus işbirliğini daha hayati hale getirmektedir.
Günümüzde yaşanan küresel gelişmeler de Türk-Rus işbirliğini elzem kılmaktadır. Enerji, güvenlik, ticaret ve finans başta olmak üzere birçok alanda rekabetin kızıştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde işbirliğimizin arttırılmasının iki ülke halkının refahı ile bölgesel güvenlik ve istikrar için yararlı sonuçlar doğurabileceğine samimiyetle inanıyoruz.
COVID 19 salgını nedeniyle aynı birlik içindeki ülkelerin adeta “maske savaşına” girdiğine tanık olduk. Biz ise tüm olumsuzluklara rağmen ikili ticaretimizde kaydadeğer bir kayıp yaşamadık. İnanıyorum ki, yılı kayıpsız atlatacağız. Ayrıca 1 Ağustos’tan bu yana geçen kısa sürede dahi bir milyonu aşan Rus turisti ağırladık. Tüm bunlar kötü günde dahi birbirimize destek olmaktan başka yol olmadığını gösterir.
Vurgulamak istediğim bir nokta daha var. İlişkilerimizde dramatik kötüye gidişlerden kaçınmak için, Türkiye de Rusya da birbirine karşı aynı zamanda “aklıselim yol arkadaşı” olmalılar.
Bunu başarmanın en iyi yolu da karşılıklı beklentilerimizi gerçekçi tutmaktır. “Ayakları yere basan” ve makul beklentiler içinde olmak gelecekte güçlü bir işbirliği için önemlidir.
İşbirliğimiz ve karşılıklı anlayışımız, varış noktasına giden yolu yarılamamızı sağlayan önemli etkenlerdir. Müreffeh bir geleceğe giden yolu hiçbir ülkenin tek başına kat edebilmesi mümkün değildir. Neyse ki, ortak çabalarımız sayesinde, ben Türkiye ve Rusya’nın bu doğru yolda olduklarına inanıyorum.
Değerli konuklar,
Türk-Rus ilişkilerindeki birçok alandan sadece bir kaçına kısaca değinme fırsatı buldum. Öte yandan, bu sempozyum çerçevesinde diğer tüm konuların detaylıca ele alınması mümkün olacaktır.
İki ülke ilişkilerimizin derinleşmesinde bu tür etkinliklerin önemi büyüktür.
Oturumların ilişkilerimiz açısından verimli geçeceğine inanıyor, tüm katılımcıları selamlıyorum.
Teşekkür ederim.